Kayıtlar

2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Say Nothing: Sessiz Çığlıkların İzinde

Resim
  Say Nothing: Sessiz Çığlıkların İzinde   "Say Nothing" mini dizisi, Kuzey İrlanda'nın karanlık geçmişine dair derin izler taşıyan, gerçeğin ve kurgu arasındaki ince çizgiyi sorgulatan etkileyici bir yapım. Patrick Radden Keefe’in kitabından uyarlanan bu dizi, 1970'ler, 1980'ler ve 1990'lar boyunca süren çalkantılı dönemi, özellikle Jean McConville'in kaçırılması üzerinden anlatıyor.   Dizinin en çarpıcı yanlarından biri, karakterlerin karmaşık dünyasını ve o dönemin zorluklarını ustalıkla yansıtmasıdır. Her bir karakter, yaşadıkları trajedinin ağırlığını omuzlarında taşırken, aynı zamanda umut ve direnişin sembolü haline geliyor. Bu karakterlerin hikayeleri, izleyicinin kalbine dokunan, derin duygular uyandıran bir anlatı sunuyor. Özellikle, bazı karakterlerin yaşadığı içsel mücadeleler, tıpkı gökyüzü kadar uçsuz bucaksız bir yalnızlığı ve parlayan umutları barındırıyor.   "Say Nothing", yalnızca tarihsel olayları anlatmakla kalmıyor; ayn...

İnsan Ne ile Yaşar - Lev Tolstoy

Resim
  İnsan Ne ile Yaşar - Lev Tolstoy Lev Tolstoy’un “İnsan Ne ile Yaşar?” adlı eseri, insan doğasını, merhameti ve sevgiyi merkeze alan derin bir ahlaki ve felsefi hikâyedir. Tolstoy’un kaleminden dökülen bu eser, hayatın anlamını, insanın varoluşunu ve gerçek mutluluğu nerede bulabileceğini sorgulayan bir başyapıt niteliğindedir.   Ölümün Eşiğinden Hayata Bir Bakış Hikâye, yoksul bir ayakkabıcı olan Simon ve onun evine sığınan gizemli bir adam, Mihail etrafında şekillenir. Simon, Mihail’i sokakta çıplak ve perişan halde bulur ve ona yardım eder. Mihail ise aslında bir melektir ve Tanrı tarafından dünyaya gönderilmiştir. Ona öğretilmesi gereken üç büyük gerçeği öğrenmeden cennete geri dönemeyecektir.   Bu üç büyük gerçek şunlardır: İnsan içinde ne barındırır? İnsana ne verilmemiştir? İnsan ne ile yaşar? Mihail, dünyada geçirdiği süre boyunca bu soruların yanıtlarını bulur ve sonunda sevginin, merhametin ve paylaşmanın insanın varlığını anlamlandıran tek şey ...

Bir İdam Mahkumunun Son Günü - Viktor Hugo

Resim
  BİR İDAM MAHKUMUNUN SON GÜNÜ – VICTOR HUGO “İdam mahkumu! Ne korkunç bir şey! Asla silinmeyen, damgalanmış bir isim. Bir insanın üzerine vurulmuş ölüm mühürü.”   Victor Hugo, adalet, vicdan ve insanlık kavramlarını en sarsıcı şekilde ele alan eserlerinden biri olan Bir İdam Mahkumunun Son Günü adlı romanında, bir adamın son günlerini anlatırken okuru derin bir ahlaki ve felsefi sorgulamaya sürükler. İdam cezasına karşı yazılmış en etkileyici eserlerden biri olarak kabul edilir. Adını bile bilmediğimiz bir mahkum, Fransız Devrimi sonrası idama mahkum edilir. Mahkumun işlediği suç, kim olduğu ya da geçmişi hakkında neredeyse hiçbir şey bilmeyiz. Ama onun en büyük trajedisine şahit oluruz: Öleceğini bilerek yaşamak.   Roman, idamına birkaç gün kala bir adamın korkularını, çaresizliğini, umut kırıntılarını ve adalet sistemine karşı öfkesini anlatır. Başkahraman, “Ne zaman öleceğini bilen biri, o zamana kadar nasıl yaşar?” sorusuyla yüzleşir.   Victor Hu...

Bratislava’nın Büyüsü

Resim
 1-2-3 Kasım 2024 tarihlerinde kısa bir hafta sonu kaçamağı yaparak kendimi bu büyülü Orta Avrupa şehrinde buldum. Airbnb’den tuttuğumuz ev, şehrin tam kalbinde, St. Martin Katedrali’nin hemen karşısındaydı. Şehri keşfetmek için harika bir başlangıç noktası! Sabahları pencereden baktığımda tarihin içine düşmüş gibi hissediyordum. Burada olmak, zamanda yolculuk yapmak gibiydi. Şehrin Kalbinde Zamanda Yolculuk İlk durağımız Eski Şehir Merkezi, yani Stare Mesto oldu. Avrupa’nın en iyi korunmuş tarihi şehir merkezlerinden biri olan bu bölgede her sokak bir başka hikâyeyi anlatıyor. Ama burada en çok ilgimi çeken şey heykeller oldu. Bratislava, bu konuda oldukça yaratıcı! Şehrin dört bir yanında rastladığım heykeller, burayı sıradan bir turistik yer olmaktan çıkarıp adeta bir açık hava müzesine dönüştürüyordu. ·         Man at Work: Cumil Heykeli Sokakta yürürken aniden önünüze çıkacak bir heykel: Rögar kapağından kafasını çıkaran, gülümseyen...

Amsterdam: Elektronik Müziğin ve Tarihin Buluştuğu Şehir

Resim
 Amsterdam: Elektronik Müziğin ve Tarihin Buluştuğu Şehir Amsterdam’a doğru yola çıktığımda içimde tuhaf bir heyecan vardı. 18-19-20 Ekim tarihlerinde düzenlenen KNTXT Festivali için bu büyüleyici şehre gelmiştim ve DJ Charlotte de Witte ’yi canlı dinlemeyi bekliyordum. Festival başlamadan önce şehrin merkezinde bir pub'a uğradım. Amsterdam’ın o meşhur sıcak ve samimi atmosferinde bir şeyler içmek, festival öncesi harika bir hazırlık oldu. Çevremde farklı ülkelerden gelen insanları izlerken, müziğin insanları nasıl birleştirdiğine bir kez daha şahit oldum. KNTXT Festivali’nde herkes ritme kapılmıştı, Charlotte’un seti tam anlamıyla büyüleyiciydi. Basslar kalbimde atıyor, ışık gösterileriyle mekan adeta başka bir boyuta geçiyordu. Eğlence sabaha kadar sürdü ve sonunda yorgun ama mutlu bir şekilde festival alanından ayrıldım. Otelimiz Amsterdam’ın biraz dışında, bir kamp alanında prefabrik evlerden oluşan huzurlu bir yerdeydi. Şehir merkezinin hareketliliğinden sonra burada olmak, ...

Kanada Macerası: Toronto ve Montreal

Resim
  Kanada Macerası: Toronto ve Montreal Amerika'nın gürültülü ve şaşalı atmosferinden sonra Kanada'nın sakinliğine adım atmak, bir melodinin tempolu ritminden huzurlu bir notaya geçmek gibiydi. Las Vegas'ın yanıp sönen neonlarından Toronto'nun serin sabahına iniş yaptığımızda, hava temiz, sokaklar derli topluydu. Bizi bekleyen yeni bir şehir, yeni hikayeler ve bolca yürüyerek atılacak binlerce adım vardı. Hotelimize yerleşip kısa bir mola verdikten sonra Torontolu bir tanıdığımız sayesinde şehri keşfe başladık. İlk durağımız, şehrin renkli ve bohem ruhunu taşıyan Kensington Market oldu. Sokaklar sanat eserleriyle süslenmiş, vintage dükkanlar her köşebaşında farklı bir hikaye anlatıyor gibiydi. Sabah kahvaltısını bir Türk kafenin sıcak atmosferinde yaptık. Simidin kokusu bile kendimizi memlekette hissettirdi. Güneşin şehir siluetine veda ettiği saatlerde yorgunluktan adımlarımız biraz daha ağırlaşmıştı. 20-25 bin adım atarak Torontoyu iliklerimize kadar hissetmiştik. ...

Amerika’nın Batı Kıyısında Bir Macera: San Francisco ve Las Vegas

Resim
   Amerika’nın Batı Kıyısında Bir Macera: San Francisco ve Las Vegas Amerika’ya ikinci seferimizi yaparken bu kez rotamızı San Francisco ve Las Vegas olarak belirledik. Aslında planımızda buradan Kanada’ya geçmek de vardı, ama onu bir sonraki yazıya saklıyorum! San Francisco’ya THY’nin sabah uçuşu ile vararak öğle saatlerinde iniş yaptık. Havalimanından otele doğru giderken, New York’ta da karşılaştığımız manzaranın burada daha belirgin olduğunu fark ettik. Evsiz insan sayısı inanılmaz derecede fazlaydı ve kaldırımlar adeta çadır kente dönüşmüştü. San Francisco Keşifleri Valizleri odaya bıraktıktan sonra ilk durağımız Chinatown oldu. Burası, Amerika’daki en büyük Chinatown'lardan biri ve her köşesi bir film sahnesi gibi. Geleneksel kırmızı fenerler, dar sokaklar… Bir Çin restoranında yemek yedik. Sonrasında akşam saatlerine kadar burada vakit geçirerek güne noktayı koyduk. Ertesi sabah erken kalkıp Golden Gate Köprüsü’ne gitmek için Uber'e atladık. Köprüyü gören bir parkta ine...

Dört Şehir, Bir Tatil: Basel'den İbiza'ya, Porto'dan Madrid'e Unutulmaz Bir Yolculuk

Resim
Dört Şehir, Bir Tatil: Basel'den İbiza'ya, Porto'dan Madrid'e Unutulmaz Bir Yolculuk Aylar öncesinden başlayan heyecan, bavullara sığmayan hayaller ve tatilin ilk durağı: Basel . Başlangıçta sadece İbiza 'ya gitme fikri vardı ama planlar evrildi, konu konuyu açtı ve rotamız İbiza - Porto - Madrid olarak şekillendi. Tabii ki en ucuz bileti bulma refleksiyle Basel aktarmalı bir rota oluşturduk. Madem Basel 'e geldik, bir gece de burada kalıp şehri keşfetmeliydik! Basel: Sıcak Hava ve Futbol 29 Haziran sabahı , güneş yüzünü tam göstermeden yola çıktık ve öğle saatlerinde Basel Havalimanı 'na indik. Şaka gibi ama hava inanılmaz derecede sıcak ve nemliydi! Basel Havalimanı , üç ülkenin birleştiği bir noktada; çıkış kapılarından biri Almanya’ya, biri Fransa’ya, diğeri ise İsviçre’ye açılıyor. Biz Fransa sınırları içinde bir eve yerleşip valizleri bıraktık ve kendimizi Basel’in sokaklarına attık. Şansımıza, o gün İsviçre-İtalya Avrupa Şampiyonası maçı vardı ...

Amerika Rüyası: New York’un Enerjisi ve Miami’nin Tropik Cazibesi

Resim
 Amerika Rüyası: New York’un Enerjisi ve Miami’nin Tropik Cazibesi 2024 Haziran’ında, hayatımda ilk kez Amerika’ya ayak bastım. 13 Haziran’da başlayan bu macera, 5 gün New York’un sokaklarında kaybolmak ve ardından 4 gün Miami’nin sıcak havasında dinlenmek üzerine kurulu bir plandı. Türk Hava Yolları ile 8,5 saatlik bir uçuşun ardından New York JFK Havalimanı’na gece yarısına yakın bir saatte indik. Times Meydanı’na birkaç adım mesafedeki otelimize yerleşip, jetlag’in ağırlığıyla kendimizi uykuya teslim ettik. Ama asıl hikaye, ertesi sabah başladı!   New York: Filmlerden Fırlamış Bir Şehir Sabah erkenden kalkıp, köşedeki marketten aldığımız sandviç ve kahveyle güne hızlı bir giriş yaptık. Otelimizin Times Meydanı’na yakınlığı, şehri keşfetmek için mükemmel bir başlangıç noktasıydı. New York sokaklarında dolaşırken, filmlerden aşina olduğumuz yangın merdivenli apartmanlar hemen dikkatimizi çekti. Sanki her an bir süper kahraman o merdivenlerden inip koşmaya başlayacak g...