Bratislava’nın Büyüsü

 1-2-3 Kasım 2024 tarihlerinde kısa bir hafta sonu kaçamağı yaparak kendimi bu büyülü Orta Avrupa şehrinde buldum.

Airbnb’den tuttuğumuz ev, şehrin tam kalbinde, St. Martin Katedrali’nin hemen karşısındaydı. Şehri keşfetmek için harika bir başlangıç noktası! Sabahları pencereden baktığımda tarihin içine düşmüş gibi hissediyordum. Burada olmak, zamanda yolculuk yapmak gibiydi.



Şehrin Kalbinde Zamanda Yolculuk

İlk durağımız Eski Şehir Merkezi, yani Stare Mesto oldu. Avrupa’nın en iyi korunmuş tarihi şehir merkezlerinden biri olan bu bölgede her sokak bir başka hikâyeyi anlatıyor. Ama burada en çok ilgimi çeken şey heykeller oldu. Bratislava, bu konuda oldukça yaratıcı! Şehrin dört bir yanında rastladığım heykeller, burayı sıradan bir turistik yer olmaktan çıkarıp adeta bir açık hava müzesine dönüştürüyordu.

·        Man at Work: Cumil Heykeli Sokakta yürürken aniden önünüze çıkacak bir heykel: Rögar kapağından kafasını çıkaran, gülümseyen bir işçi! Bratislava’nın belki de en meşhur simgelerinden biri. Şehri ziyaret eden herkes gibi ben de yanına çöküp bir fotoğraf çektirmeden edemedim. Rivayete göre, Cumil’in başına dokunmak şans getiriyormuş.

·        Napolyon Heykeli Görkemli üniforması ve şapkasıyla bir banka yaslanmış Napolyon askerini gördüğünüzde şaşırmayın. Söylenenlere göre, Napolyon Bratislava’yı işgal ettiğinde askerlerinden biri buraya yerleşmiş ve bir Slovak kızına âşık olmuş. Aşk, savaşın bile üstesinden gelebiliyor.

·        Schoener Naci: Şapkasını Çıkaran Adam Heykeli Şehrin en zarif beyefendilerinden biri! Kendisi gerçek bir karakter: 19. yüzyılda Bratislava sokaklarında insanları selamlayan bir adam. Heykel de onu aynı zarafetle selamlamaya devam ediyor. Bu arada Naci isimli birde yakın arkadaşım var. Seviliyorsun.

Tarihi Güzellikler ve Büyüleyici Yapılar

·        St. Martin Kapısı: Şehrin en eski yapılarından biri. Bir zamanlar Bratislava’ya giriş kapısıymış, şimdi ise şehir manzarasını izlemek isteyenlerin uğrak noktası.Bu arada her yol buraya çıkıyor.

·        St. Martin Katedrali: Gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri. Bratislava’nın en önemli dini yapılarından olan bu katedral, tarihte birçok Macar kralının taç giyme törenine ev sahipliği yapmış.

·        Bratislava Kalesi: Şehrin en tepesinde, Tuna Nehri’ne bakan bu görkemli kale, Bratislava’ya farklı bir açıdan bakmamı sağladı. Tepeden aşağıya baktığımda, şehrin modern yapıları ile tarihi dokusunun nasıl bir uyum içinde olduğunu görmek büyüleyiciydi.

·        Sculpture The Witch: Bratislava’nın biraz da gizemli tarafına göz kırpan bir heykel. Şehrin cadılarla ilgili geçmişini hatırlatan bu heykel, gotik atmosferiyle insanı farklı bir dünyaya götürüyor.


Bratislava, kısa sürede keşfedilebilecek bir şehir olmasına rağmen, her köşesinde yeni bir sürpriz saklıyor. Tarihi sokaklarında dolaşırken, mistik atmosferiyle beni içine çekti. Eski Avrupa’nın ruhunu yaşatan bu şehir, zamansız bir güzelliğe sahip.

Son olarak, kasım ayında Bratislava’nın serin havası, sıcak bir kahve eşliğinde keşif yapmayı daha da keyifli hale getiriyor. Bir kış masalı gibi…


@zeytine.batmayan.catal







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aralık ve Yağmurlar ...

Yıldızların Arasında Bir Kalp

Karın Büyüsü: Edebiyattan Geleneklere, Psikolojiden Ev Hâline Kadar