BÖLÜM 4: AĞIRLIK - ZAMAN KUYUSU ( 5 bölümlük Serisi )
ZAMAN KUYUSU –
BÖLÜM 4: AĞIRLIK
Zamanı kurcalayan
herkesin vardığı bir nokta vardır: Sessizlik. Ne ileri, ne geri... sadece bir
boşluk. Zamanın kendini inkâr ettiği, anlamın çözüldüğü, insanın kendine bile
yabancılaştığı o yerdir burası. Levent, o yere düşerken ne zaman, ne beden, ne
de kimlik taşımıyordu artık. Sadece bir varlık… belki bir yankıydı.
Kuyudan son
geçişinde, Levent artık bir seçimi yapmıştı: Ayşe’nin hayatında hiç olmamak.
Onun huzurunu, kendi aşkına feda etmişti. Ve bunun ardından zaman, onu bir daha
tanımadı. Onu bıraktığı gerçeklikten sildi.
Bir sabah,
bilinmeyen bir ışımanın ardından gözlerini açtığında kendini tanımadığı bir
gezegende buldu. Ne Eon-9'dan sinyal vardı, ne de Dünya’dan iz. Başka bir
boyuttaydı belki. Belki zamanın dışındaydı artık.
Gökyüzü kızıl rengindeydi
. Toprak, adım attıkça şekil değiştiriyordu. Uzakta devasa bir yapı vardı.
Levent oraya yürümeye başladı. Ne kadar sürdü, bilmiyordu. Zaman ölçülemezdi
artık. Dakikalar mıydı, yıllar mı?
Yol boyunca kendi
sesinden yankılar duydu. Ayşe’ye söylediği sözler, unuttuğu anılar, annesinin
sesi, Ayşe’nin kahkahası... Hepsi birer yankıydı, birer gölge. Geçmişin
ağırlığı değil, geçmişin kopyalarıydı. Artık gerçeklikten çok, duyguların
taşıdığı izler vardı yanında.
Yolun sonunda bir
kapı duruyordu. Bir aynadan yapılmış gibi parlıyordu. Levent yaklaştığında
kendi yansımasını gördü. Ama bu, tanıdığı yüz değildi. Gençti, ama aynı zamanda
yaşlı. Gözleri Ayşe’ye ilk âşık olduğu andaki gibi parlıyordu ama yüzü zamanın
bin yılını taşımış gibiydi.
Aynadan içeri
girdiğinde başka bir dünya karşıladı onu.
Ve oradaydı.
Ayşe.
Ama bu Ayşe, onun
tanıdığı Ayşe değildi.
Bu, paralel bir
gerçekliğin Ayşe’siydi. Koyu saçlarını omuz hizasında toplamış, zarif bir
müzede yürüyordu. Bir tabloya bakarken durdu. Levent yaklaştı, gözlerini
ayıramadı. O tablo, onların Dünya’daki eski bir fotoğrafının birebiriydi. Ama
böyle bir an, bu gerçeklikte yaşanmamıştı.
Levent’in
gözlerinden yaşlar süzüldü. Ayşe gözlerini çevirdi ve onu fark etti.
Göz göze
geldiler.
O an zaman
yeniden doğdu.
“Affedersiniz, tanışıyor
muyuz?” diye sordu Ayşe.
Levent,
boğazındaki düğümü çözemedi. Kalbi o kadar doluydu ki, konuşsa ağlayacaktı.
“Hayır... ama
seni yıllardır arıyorum,” diyebildi sonunda.
Ayşe gülümsedi,
ama dikkatliydi.
“Ben mi? Neden?”
“Çünkü... bir
başka hayatımda seni çok sevdim. Ve sonra seni kaybettim. Ama zaman bana ikinci
bir şans verdi. Ben o şansı, seni mutlu etmek için kullanmak istedim. Şimdi ise
seni yeniden gördüm ama başka bir dünyada. Başka bir sen olarak.”
Ayşe’nin gözleri
doldu ama nedenini anlamadı. Kalbi bir boşluğu doldurur gibi attı. Belki de
aşk, zamanlar arasında yankılanan bir çağrıydı.
“Hiç tanımadığım
bir adamsın sen,” dedi yumuşakça. “Ama seni tanımak istiyorum. Kalbim, seni
biliyor gibi.”
Levent, bu
dünyada yeniden başlamak istemedi. Bu, onun hakkı değildi artık. Bu Ayşe,
farklıydı. Levent’in acı dolu geçmişine ait değildi. Ama yine de bir yankı
vardı aralarında. Bir titreşim. Bir bağ.
Ve işte o anda
zamanın özüyle karşılaştı:
Zaman, ileri ya
da geri akmazdı. Zaman, sevdiğimizin kalbinde bıraktığımız yankılardı.
O gece Levent bir
tepeye çıktı. Ayşe'nin penceresi uzakta ışıldıyordu. Yıldızlar yeniden görünür
olmuştu. Gökyüzü, hatıraların haritasına dönüşmüştü. Ve Levent göğe bakarak şu
sözleri söyledi:
“Seni hiç
tanımadığın bir adam olarak bile sevmeye razıyım. Çünkü aşkın en derin hali,
tanınmadan da sevebilmektir.”
Ertesi gün
Levent, Ayşe’ye bir veda notu bıraktı:
“Seni hatırlayan
biri varsa, sen varsın. Ben artık seni unutuyorum, ki sen hatırlayasın. Seni
sevdiğimi bil, ama bu seferlik bana veda et.”
Ve Zaman
Kuyusu’na son kez girdi.
Ancak bu defa
kuyunun dibi yoktu. Sonsuzluğa düşüyordu.
Varlığı
çözülürken, bir ses duydu: Ayşe’nin sesi.
“Ben seni
hatırlıyorum… Kim olduğunu bilmiyorum ama, seni hatırlıyorum.”
Levent’in yüzüne
bir tebessüm yerleşti. Zaman yoktu artık. Ama aşk kalmıştı. Bir yankı gibi.
Sonsuzlukta bir iz gibi.
Bölüm 5: KUYUNUN
DİBİ – devam edecek...
@zeytine.batmayan.catal
Yorumlar
Yorum Gönder