BÖLÜM 3: BEDEN- ZAMAN KUYUSU ( 5 bölümlük Serisi )
Bölüm 3: BEDEN
Levent aynaya
baktığında gördüğü yüz kendine ait değildi.
Dudaklarının
kenarındaki o küçük ben, gitmişti. Göz altlarındaki çizgiler, solmuştu. Sanki
başkasının bedenindeydi.
Ama hayır, bu
sadece bir beden değişikliği değildi. Bu, gerçekliğin eriyip yeniden
şekillenmesiydi. Zaman Kuyusu'nda geçirdiği her gün, Levent’in kendi varlığıyla
olan bağını biraz daha çözüyordu.
Ve işte bu sabah,
o çözülmenin eşiğinde uyandı.
Kuyunun içinden
bir kez daha geçmişti. Ayşe’ye dair bir şeyleri onarmak için. Önemsiz gibi
görünen bir detayı değiştirmişti. Ayşe’nin annesinin hastaneye yetişmesini
sağlayacak bir yardım çağrısı... Sadece bir sinyal, sadece bir saniyelik bir
müdahale...
Ve o değişiklik,
bambaşka bir kader yaratmıştı.
Ayşe artık aynı
Ayşe değildi.
Onu yeniden
bulduğunda tanıyamadı. Saçları kısaydı. Gülümsemiyordu. Gözlük takıyordu ve
elleri sürekli titriyordu. Kalabalıklardan kaçıyor, hep yalnız yürüyordu. Artık
bir yazardı; içine kapanık, karanlık öyküler yazan bir kadın. Kalemi umut
değil, yalnızlık damlıyordu.
Levent'in kalbi
sıkıştı.
Ayşe, ailesini
bir trafik kazasında kaybetmişti. Tam da Levent’in sinyal gönderdiği anda,
doktorlar bir başka hastayla ilgilenmiş, Ayşe’nin anne ve babası ise müdahale
alamamıştı.
Zamanın ödediği
bedel, sevdiklerinin hayatı olmuştu.
Levent, yeniden
yaklaşmaya çalıştı ona. Her zamanki gibi... Bir bankta, bir kitabevinde, bir
sokak köşesinde tesadüfen karşılaşmalar düzenledi. Ayşe hâlâ aynı kitapları
okuyordu, ama artık sadece gözleriyle, kalbiyle değil.
Bir gün ona selam
verdi. Ayşe başını kaldırdı. Gözlerinde bir tanışıklık yoktu. Ama bir yorgunluk
vardı.
“Merhaba,” dedi
Levent. “Sizi daha önce görmüş müydüm?”
Ayşe’nin cevabı
kısa oldu:
“Muhtemelen. Ama
ben artık çoğu şeyi hatırlamıyorum.”
Günler geçtikçe
Levent onunla bir bağ kurmaya çalıştı. Sessizce. Saygıyla. Zarar vermeden. Onu
neşelendirmek için küçük sürprizler yaptı. Kahve fincanlarına alıntılar
bıraktı, kitap ayracına şiirler yazdı. Ayşe başlarda dikkat etmedi. Ama
zamanla, o karanlık gözlerin içinde bir kıvılcım belirdi.
Bir gün, Ayşe’nin
kaleminden çıkan bir cümlede kendini buldu:
"Bazen biri
gelir, geçmişiyle değil ama geleceğe dair sessiz bir umutla. İşte o kişi,
kaybettiklerinden daha fazlasını taşıyordur yanında."
Levent’in gözleri
doldu.
Ama yine de
yetmedi.
Çünkü Levent her
gece Zaman Kuyusu’na dönerken, bir şey daha kaybediyordu. Bir gece Ayşe’yle
geçirdiği güzel bir anıyı hatırlayamadı. Bir sabah uyandığında babasının sesini
unuttuğunu fark etti. Diğer astronotlar onu tanımaz olmuştu. Ekibin içindeki
varlığı silinmeye başlamıştı.
Zaman, ondan
vazgeçiyordu.
Ve bir gece, Ayşe
rüyasında annesini gördüğünü söyledi. Rüyada annesi ona şöyle demişti:
"Bu adam
seni seviyor. Ama sen onun geçmişinde yoksun. Dikkat et, geçmişi olmayan bir
aşk, geleceği olmayan bir hikayedir."
Levent artık
kararsızdı. Aşk mıydı önemli olan? Yoksa Ayşe'nin mutluluğu mu?
Ertesi sabah
Zaman Kuyusu’nun başına geldiğinde, kararını verdi.
Geri dönecek… ama
bu kez kendisini Ayşe’nin hayatından tamamen çıkaracaktı.
Onunla hiç
tanışmamış olacaktı. Ayşe belki mutlu biri olmayacaktı. Belki her şey mükemmel
olmayacaktı ama ailesi hayatta olacaktı. Levent bir hayalet olarak kalacaktı.
Ama belki de olması gereken buydu.
Ve kuyudan son
kez geçti.
Yeni bir
gerçeklikte gözlerini açtığında Ayşe parkta oturuyordu. Yanında ailesi vardı.
Gülümsüyordu. Gözlerinde çocukluğun o saf parıltısı vardı. Ve Levent... sadece
uzaktan bakıyordu.
Ona ait değildi
artık. Ona hiçbir zaman ait olmamıştı bu yeni hikâyede.
Ayşe
yanındakilere döndü, güldü. Ve o an, sanki bir şey hissetmiş gibi başını
çevirdi. Levent’le göz göze geldi. Sadece bir saniye. Belki bir anlık boşluk.
Bir yankı.
Ama sonra başını
çevirdi.
Levent yürümeye
başladı.
Bu sefer zaman
onu yutmuyordu. O, zamanın içinden çıkmayı seçmişti.
Ve içinde şu
cümle çınladı:
“Seni mutlu
görmek için kendimden vazgeçtim. Ama keşke bir fotoğrafımız olsaydı, gerçek
olduğuma inanmak için.”
Bölüm 4: AĞIRLIK
– devam edecek...
@zeytine.batmayan.catal
Yorumlar
Yorum Gönder