Bir Kelimelik Zaman ( Kısa Hikaye)

 "Bir Kelimelik Zaman"

Saat 08.13.

Okan gözlerini açtığında, tanımadığı bir beyazlığın içinde buldu kendini. Ne bir oda vardı ne de pencere… Sadece sessizlik ve göz kamaştıran bir aydınlık. Zamanın durduğu, her şeyin mümkün olabileceği o arada kalmış yerdeydi sanki.

Derin’i son görüşünün üzerinden yirmi iki yıl geçmişti. Ama zihninde, ne saçlarının rüzgârdaki savruluşu, ne de ona son kez baktığı anın burukluğu bir gün bile eksilmemişti. Gözlerinin kenarına düşen bir bakış, çaldığı kasetler, okuldan kaçıp gittikleri sahil, kamp ateşinde edilen sessiz dualar… Ve o yaz sonu, bavul sesleriyle vedalaşan bir sonbahar...

Bir bilim müzesinde tesadüfen karşılaştığı o deney bölümü, başta sıradan görünmüştü. Ama “Zamanla konuşmak ister misin?” yazılı tabelayı görünce, içindeki o eski kırık yeniden sızlamaya başlamıştı. Rehber bunun sadece bir simülasyon olduğunu söylemişti. Ama sistem Okan'ı tanımış, “hazır” demişti.

Ve teklif:
"Geçmişe yalnızca bir günlüğüne döneceksin. Değiştirme hakkın var.
Ama yalnızca bir kelime söyleyebilirsin."

Bir kelime.
Yirmi dört saat.
Yirmi iki yıllık bir pişmanlık.

İnsan kalbinde yıllarca taşıdığı duygulara nasıl tek bir kelime sığdırır?
Aşk” mı der? “Kal” mı? “Affet” mi?
Yoksa sadece… “Sen” mi?


Saat 09.00.
Gözlerini yeniden açtığında, yazın sıcağı yüzüne vuruyordu. Ayakları çıplaktı, çimenlerin üstünde seriliydi. Deniz kokusu, uzaktan gelen rock müzik sesleri, yakılan mangalın isli dumanı…

Burası onların gençlik yazlarını geçirdikleri sahil kasabasıydı. Üniversite sınavından hemen önceki son yaz. O yaz. Yirmi iki yıl öncesi.

Ve Derin...

Kumsalda, kırmızı tişörtü ve kot şortuyla, deniz kabuklarını toplayarak yürüyordu. Güneş saçlarında parlıyor, rüzgâr onları hafifçe savuruyordu. Onu böyle izlemeyeli yıllar olmuştu ama hafızası yanıltmamıştı. Derin hâlâ Derin’di.

Gencin kalbini tir tir titretecek kadar güzel,
Ve bir adamı yıllar sonra hâlâ susturacak kadar eksik...

Okan bir adım attı. Sonra bir tane daha. Kalbi sanki kaburgalarına sığamıyordu. Son görüşleri gelmişti aklına. Derin ona bir mektup uzatmış, gülümsemişti. Ama Okan sadece başını eğmişti. Okumamıştı. Okuyamamıştı.

Ne cesaretini toplayabilmişti "Ben de" demeye...
Ne de arkasından gitmişti.

Şimdi burada, zaman ona ikinci bir şans veriyordu. Ama bir şartla:
Sadece bir kelime.

İlk saatler boyunca konuşmadı. Sadece izledi. Derin kahkaha atarak bir dalgadan kaçtı, eski yazlık sinemada beraber film izlediler, dondurma aldılar.

Derin konuştu, şakalaştı, anlamaya çalıştı.
“Yine mi sustun?” dedi hafifçe takılarak.

Okan içinden konuştu hep:
“Ben seni sevdim, Derin… 17 yaşındaydım ama içimde bir ömürlük ağırlık vardı.”
“Bakışların, o yazdan sonra hiç gitmedi içimden.”
“Sen giderken ben kaldım. Ama asıl ben, seninle gittim.”

Ama hâlâ zamanı değildi.
Bir kelimeyi harcamaya hazır değildi.


Gece 00.41.
Yirmi dört saatin bitmesine birkaç saat vardı. Okan, sahil kafesinin önündeki bankta oturuyordu. Derin elinde limonlu gazozla yanına geldi.

“Bugün çok tuhafsın,” dedi. “Sanki içinden bir roman geçiyor da, kapağını açamıyoruz.”

Okan gözlerini kaçırdı. Boğazı düğüm düğümdü.

Derin koluna dokundu.
“Bazı şeyleri zamanında söylemek gerekir. Yoksa ne kelime işe yarar… ne geri dönüş.”

Okan bir karar verdi.
Belki sonsuzluğu değiştiremezdi.
Ama kalbin yönünü değiştirebilecek bir anı vardı elinde.


Saat 05.48.
Sabahın ilk ışıkları…
Sahil sessizdi. Hafif bir rüzgar vardı. Derin kırmızı tişörtüyle yürüyordu. Vedaya hazırlanan bir ifadeyle… Otobüsle gidecekti. Babasının tayini çıkmıştı. Üniversite başka bir şehirdeydi.

Okan adımlarını hızlandırdı. Kalbi göğsünden dışarı fırlayacak gibiydi.
Ve tam Derin arkasını dönecekken...

Okan ona seslendi.
Yirmi iki yılın suskunluğuyla, ama bir anın cesaretiyle...

Ve sadece bir kelime söyledi:
“Kal.”

Derin durdu.
Arkasına döndü.
Göz göze geldiler.
İlk kez.
Gerçekten.
Tüm zamanların dışında.

Ve o an…
Zaman çözüldü.


Okan, bir anda müzeye geri döndü. Gözleri dolmuştu. Deney sona ermişti. Görevliler konuşuyordu ama hiçbirini duymuyordu. Aklı hâlâ o sahilde, o sabahın içindeydi.

Cep telefonunu çıkardı.
Ekran titredi.
Yeni mesaj: Derin SU

Titreyen parmaklarıyla açtı.
Mesajda sadece şu yazıyordu:
“Neden o sabah ‘kal’ dedin?”

Okan gülümsedi.
Gözünden bir damla süzüldü.

Ve kendi kendine fısıldadı:
“Zaman her şeyi siler sanmıştım...
Ama bazı kalp atışları, ne geçmişte ne gelecekte...
Sadece tam orada, o anda kalır.”

@zeytine.batmayan.catal







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aralık ve Yağmurlar ...

Yıldızların Arasında Bir Kalp

Karın Büyüsü: Edebiyattan Geleneklere, Psikolojiden Ev Hâline Kadar