40 Yaşından Sonra Aşık Olmak: Yeniden Uyanan Kalpler

  40 Yaşından Sonra Aşık Olmak: Yeniden Uyanan Kalpler

Hayat bazen bir rutine dönüşür. Sabah uyan, kahveni iç, işe git, toplantılara gir, eve dön, bir şeyler atıştır, belki biraz televizyon izle ve sonra yatağa gir. Ertesi gün aynı döngü başlar. Bir süre sonra fark edersin ki günler haftalara, haftalar aylara dönüşüyor. Kendini kaybolmuş, yalnız ama alışmış hissedersin. Hayatın çoktan belirlenmiş bir yolu var gibi gelir: Çalışmak, yemek, uyumak...

Sonra bir gün, beklenmedik bir anda, hayatına biri girer. Gözdesi olur günlerinin, göğüne yeni bir renk gelir. O sıradan döngü bozulmaya başlar. Sabahları uyanmak sadece işe gitmek için değil, onun "günaydın" demesi ihtimali için de heyecan verici olur. Çalışırken aklına düşer, bir mesajı, bir sözü, bir gülümsemesi bütün gününü güzelleştirebilir. Yıllardır unutulmuş hislerin kapılarını çalar.

40 yaşından sonra aşık olmak, gençlik yıllarındaki gibi hızlı ve kaotik değildir. Daha derindir, daha anlamlıdır. Gözlerinle değil, ruhunla görmeye başlarsın. Onu merak edersin; acaba şu an ne yapıyor, günü nasıl geçti, bir sıkıntısı var mı? Birinin mutluluğu senin için önemli hale gelir, sadece kendin için değil, onun için de güzellikler yaratmak istersin. Küçük detaylar büyük anlamlar taşır: ufak hediyeler almak, bir Film veya kitap önerisiyle gününü güzelleştirmek…

Eskiden sadece işten eve, evden işe giderken şimdi onunla bir sokakta yürümek, yağmurun altında aynı şemsiyeye sığınmak, gökyüzüne birlikte bakmak bile anlam kazanır. Göğe bakarken, “Acaba şu an o da bu gökyüzüne bakıyor mu?” diye düşünmek, bir nevi ortak bir dünyayı paylaşmak olur.

Belki genç yaşlarda aşık olmak, gözü kara bir atlayış gibidir. Ama 40 yaşından sonra aşk, yürümek gibidir; yanında olmak, ritmi tutturmak, beraber yol alabilmek... Aşkın yaşı yoktur derler ama belki de yaş aldıkça, aşk daha çok anlam kazanır. Çünkü o noktada artık birinin sadece yanında olmasını değil, ruhunun da seninle olmasını istersin.

Bazen sorarsın kendine: "Acaba o da beni düşünüyor mu?" Bir mesajın ekranında belirirken kalbin hızlanır. O bir kelime bile yetebilir; gününü güzelleştiren, geceni aydınlatan bir kelime... Aşk gençken heyecanlı bir fırtına gibi gelir ama yaş aldıkça sakin bir deniz gibi olur, içini ısıtır, huzur verir.

40 yaşından sonra aşık olmak, ikinci baharı yaşamak gibidir. Bir rüzgar eser ve yıllardır kapalı olan pencereler açılır. İçeriye ışık dolar, hava değişir. Artık sadece iş, yemek, uyku döngüsü yoktur. Şimdi biri var; merak ettiğin, önemsediğin, yanında huzur bulduğun biri. Kalbinin çarpışını yeniden duyduğun biri...

Ve belki de en güzeli, bu defa aşkın kıymetini daha iyi biliyor olmaktır. Çünkü bu yaşta artık biliyorsun: Gerçek aşk, sadece hissetmek değil, hissettirmektir.

@zeytine.batmayan.catal


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aralık ve Yağmurlar ...

Yıldızların Arasında Bir Kalp

Karın Büyüsü: Edebiyattan Geleneklere, Psikolojiden Ev Hâline Kadar