Sessiz Çığlıklar: İçte Tutulan Gözyaşları
Sessiz Çığlıklar: İçte Tutulan Gözyaşları
Stefan Zweig, Korku adlı eserinde der ki: "İçte tutulan gözyaşları, akıtılanlardan daha acıtıcıdır." İlk bakışta basit bir cümle gibi görünebilir ama aslında iç dünyamızın en derin köşelerine işlenmiş, yankısı uzun süre susmayan bir gerçektir.
Ağlamak, bir ruhun yükünü hafifletmesi gibidir. Bazen bir damla gözyaşı, içimizde kopan fırtınaların dışa vurumu olur. Fakat ya ağlamazsak? Ya gözyaşlarımızı içimize akıtırsak? İşte o zaman, ruhumuzda bir yangın başlar. Sessizliğin içinde çığlık çığlığa yanarız ama kimse fark etmez.
Bazı acılar vardır ki, kelimelere dökülmez. İnsan bazen anlatmak ister ama boğazına düğümlenir sözcükler. O anlarda, içindeki sızı gözyaşına dönüşüp akmaz da, kalbinin duvarlarına çarpa çarpa derin bir iz bırakır. Ve zamanla, biriken o sessiz gözyaşları ağır bir taş gibi ruhumuzun üstüne oturur.
Edip Cansever'in dediği gibi:
"Gülümsemek, bir çeşit diş ağrısıdır bende."
Belki de en acı gülümsemeler, içte tutulan gözyaşlarının en güçlü perdesidir. İnsan, en çok da gülerken saklar acısını.
Bazıları ağlamanın zayıflık olduğunu düşünür. Oysa ki, ağlamamak en büyük zayıflıktır. Çünkü akıtılmayan gözyaşları, insanı içten içe kemirir. Suskunluk, en büyük çığlığa dönüşür.
Peki, çözüm ne? Bazen ağlamaya izin vermek… Bazen, içimizde biriktirdiğimiz her şeyi serbest bırakmak… Çünkü bazı yaralar, sadece gözyaşıyla iyileşir.
Belki de Zweig, bize bunu anlatmaya çalışıyordu: İnsan, içindeki gözyaşlarını özgür bırakmadıkça, asıl o zaman kaybolur.
@zeytine.batmayan.catal
Yorumlar
Yorum Gönder