Günübirlik Hayatlar: Unutulmaya Mahkûm Muyuz?

 Günübirlik Hayatlar: Unutulmaya Mahkûm Muyuz?

Marcus Aurelius’un bu sözlerini ilk okuduğumda içimi garip bir huzur ve aynı anda bir hüzün kapladı. Hayatın geçiciliği, anıların silinmesi, bizim de bir gün hiç kimse ve hiçbir yerde olacağımız gerçeği… Peki, gerçekten unutulacak mıyız?

Bir an dur ve düşün. Sokakta yürürken göz göze geldiğin bir yabancı, yıllar önce tesadüfen karşılaştığın bir çocuk, adını bile hatırlamadığın eski bir dost… Kaç insanın hayatına dokundun? Kaç insan seni hatırlıyor?

Biz hep hatırlayan olacağımızı sanırız. Oysa biz de hatırlanandan farksızız. Birer anıyız. Birkaç yıl içinde adımızı bilenler azalacak, sonra tamamen kaybolacağız. Bir zamanlar var olduğumuz bile unutulacak.

Ama belki de mesele unutulmak değil, yaşarken neyi nasıl hissettiğimizdir. Attila İlhan’ın dediği gibi:
"Ne kadınlar sevdim, zaten yoktular, böyle bir sevmek görülmemiştir."

Bazı şeyler vardır ki, asla tam anlamıyla var olmazlar. Ama bu, onları yaşamaktan alıkoymaz. Anıların ve duyguların ömrü de böyledir. Geçicidir ama yaşanmıştır. Varlığını sürdüren şey belki de sadece yaşandığı andır.

O yüzden, günübirlik hayatlarımızı düşününce belki de sorgulamamız gereken şey unutulup unutulmayacağımız değil, şu an nasıl yaşadığımızdır. Eğer bir anıyı değerli kılacak kadar güzel yaşadıysak, unutulmanın ne önemi var?

Belki de mesele hiç kimse ve hiçbir yerde olmak değil, var olduğumuz anı en derin haliyle hissedebilmektir. Çünkü her şey geçici olsa da, bazı anlar sonsuza kadar bizimle kalır.

@zeytine.batmayan.catal

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aralık ve Yağmurlar ...

Yıldızların Arasında Bir Kalp

Karın Büyüsü: Edebiyattan Geleneklere, Psikolojiden Ev Hâline Kadar