Selanik’ten Halkidiki’ye: Ege'nin Öte Yanında Kısa Bir Kaçamak"

Selanik’ten Halkidiki’ye: Ege'nin Öte Yanında Kısa Bir Kaçamak

30 Ağustos’u fırsat bilip, birkaç günlüğüne Yunanistan’ın masmavi sularına kaçmaya karar verdik. Plan basitti: Önce Selanik’te Atatürk’ün evini ziyaret edecek, ardından Halkidiki’nin huzur dolu plajlarında deniz ve güneşin tadını çıkaracaktık. Tek bilinmeyen, yolculuğun nasıl geçeceğiydi…


Sabah erkenden yola çıktık, ama İpsala Gümrük Kapısı adeta zamanın durduğu bir yerdi. Yedi saat süren bekleyiş, tatil hevesimizi biraz törpülese de nihayet sınırı geçtik. Artık Selanik’e doğru yol alıyorduk.

Selanik’e varır varmaz ilk durağımız Atatürk’ün doğduğu ev oldu. Burası, Türk Konsolosluğu ile aynı avluyu paylaşan bir müze haline getirilmişti. Evin içinde dolaşırken Atatürk’ün çocukluk yıllarına dair izler görmek heyecan vericiydi. Mobilyalar, maketler ve belgeler, büyük liderin burada geçen yıllarını anlatıyordu. Evin özenle restore edildiği her halinden belliydi.


Selanik’i geride bırakıp Halkidiki’ye doğru yola koyulduk. Airbnb’den tuttuğumuz ev, bahçesiyle birlikte tam bir yazlık huzur noktasıydı. Ama biz tatili evde geçirmek için gelmemiştik! Ertesi sabah erkenden uyanıp gün içinde en az iki farklı plaj keşfetme planımızı uygulamaya başladık. Halkidiki, üç uzun yarımadadan oluşan bir doğa harikası ve her koyu ayrı bir cennet. Arabayla kıyı boyunca ilerleyerek en güzel sahilleri keşfetmek, tam da hayal ettiğimiz tatil moduydu.

Akşamları ise bir başka keyif bekliyordu: Deniz kenarındaki tavernalarda leziz deniz mahsullerini tatmak. Bir akşam oturduğumuz restoranın sahibi, Trabzon’dan göç eden Rum bir ailenin torunuydu. Şaşırtıcı derecede güzel Türkçe konuşuyordu ve bizimle geçmişe dair tatlı bir sohbet etti. Bu, tatilimize hoş bir anı daha ekledi.

Bir Öğleden sonra  deniz kenarında bir restoranda öğle yemeği yerken yanımıza, yaşlı bir beyefendi yaklaştı. 

Bizim Türk olduğumuzu anlamış olmalıydı ki nazik bir selam vererek masamıza ilişti. Konuşmaya başladığında, Türkçesinin akıcılığı bizi şaşırtmıştı. Çocukluğunun İstanbul’da geçtiğini, orada çok güzel anılar biriktirdiğini anlattı. 

"Zorunlu olarak Yunanistan’a dönmek zorunda kaldık," dedi derin bir nefes alarak. "Her şeyimizi, tüm hatıralarımızı geride bıraktık. Yıllar sonra tekrar İstanbul’a gittiğimde, bir zamanlar bizim olan evde artık başkaları yaşıyordu…"

"Arada hâlâ gidiyorum İstanbul’a," dedi. "Her seferinde eski mahalleleri dolaşıyorum ve güzeli, hâlâ Türkçe konuşabiliyor olmak..."

Geri dönüş yolunda rotamızı biraz değiştirerek Kavala’ya uğradık. Daracık sokakları, taş evleri ve sahil boyunca uzanan nefes kesici manzarasıyla Kavala, kısa ama etkileyici bir mola oldu.

Birkaç gün süren bu kaçamak, deniz kokusu, keşif heyecanı ve tatlı sohbetlerle doluydu. Uzun bekleyişlere ve yolda geçen saatlere rağmen, her anına değdi.

@zeytine.batmayan.catal



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aralık ve Yağmurlar ...

Yıldızların Arasında Bir Kalp

Karın Büyüsü: Edebiyattan Geleneklere, Psikolojiden Ev Hâline Kadar