Filipinler Günlüğü
Filipinler Günlüğü:
Nisan 2017’de Güneydoğu Asya’nın
tropik cennetlerinden biri olan Filipinler’e adım attığımda, beni ilk
karşılayan şey sıcak ve nemden çok, Manila’nın kaotik trafiği oldu. İstanbul
trafiğinin beni yeterince zorladığını sanıyordum ama burası başka bir seviye… Saatlerce
aynı noktada beklemek burada sıradan bir durum. Şehirde dolaşırken gözüme
çarpan en ilginç detaylardan biri, “jeepney” adı verilen renkli minibüsler
oldu. İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma Amerikan askeri ciplerinden dönüştürülen
bu araçlar, Manila sokaklarının hem simgesi hem de ulaşım omurgası. Parlak
boyaları, çılgın desenleri ve üst üste binen yolcularıyla jeepney’ler, trafiğin
kaotik dansında başrol oynuyor.
Manila
:
Manila’da
gezdiğim yerler arasında ise birkaç durak beni gerçekten etkiledi. İlk olarak
*Manila Ocean Park’a gittim. Bu devasa akvaryum, tropik deniz yaşamını gözler
önüne seren bir hazine. Köpekbalıkları, vatozlar ve rengarenk mercanlar
arasında dolaşırken kendimi başka bir dünyada hissettim
Şehrin dini ve tarihi
merkezlerinden biri olan Minor Basilica and Metropolitan Cathedral de
oldukça etkileyiciydi. 1500’lü yıllardan beri ayakta duran bu katedral, sömürge
dönemi mimarisinin en önemli örneklerinden biri. İçeri adım attığımda loş ışık,
vitraylardan süzülen güneş ve ağır bir tütsü kokusu karşılıyor beni. İnsanlar
dua ediyor, mumlar yakıyor ve o an şehrin trafiğinden eser kalmıyor.
Sokak yemekleri
ise Manila’da başka bir macera. Tezgahlarda gördüğüm “balut” – haşlanmış ördek
embriyosu – hem merak uyandırdı hem de midemi kaldırdı. Satıcılar, “Tadı
harika, denemelisin!” dese de, ben sadece izlemekle yetindim. Kızarmış tavuk
ayakları ve “isaw” (tavuk bağırsağı şiş) gibi sokak lezzetleri de gözümden
kaçmadı ama onları da tatmaya cesaret edemedim.
Cebu:
Cebu’ya geçtiğimde Manila’nın
kaotik yapısından oldukça farklı bir yerle karşılaştım. Daha turistik, daha
huzurlu ve kesinlikle daha az trafik! Plajları, dalış noktaları ve lüks
otelleriyle ünlü Cebu, özellikle Avustralyalı ve Japon turistlerin gözde
noktalarından biri gibi görülüyordu.
Cebu’nun restoranları ve kafeleri
de Manila’ya kıyasla daha Avrupai ve lüks. Şehirde turistlerin yoğun olduğu
bölgelerde Japon mutfağından Avustralya barbeküsüne kadar her şeyi bulmak
mümkün.
Filipinler,
Manila’nın kaotik enerjisi ve Cebu’nun dingin güzelliğiyle bende güzel izler
bıraktı. Bir yanda jeepney’lerin renkli dünyası diğer yanda turistik bir ada
şehrinin sakinliği… Bu iki şehir, Filipinler’in ne kadar çok yönlü bir ülke
olduğunu kanıtlıyor. Eğer siz de bu yerleri keşfetmek isterseniz, Manila Ocean
Park ve Minor Basilica’yı mutlaka listenize ekleyin.
Filipinler’den
ayrılmadan önce buraya kadar gelip de Türkiye’de olmayan o rengârenk, egzotik
meyveleri tatmadan dönmek olmazdı. Ama sadece tatmak yetmezdi—onları
sevdiklerime de tattırmalıydım. Bu yüzden Manila’daki son günümde, bavulumu
olabilecek en sıra dışı şekilde doldurmaya karar verdim.
Ejder meyvesi (dragon fruit),
mangostan, rambutan, marang, papaya, mango, yıldız meyvesi derken, elimde
kocaman poşetlerle otelin yolunu tuttum. Ama hesap etmediğim bir şey vardı:
Bavulumu açtığımda içine başka hiçbir şey koyacak yer kalmadığını fark ettim!
Kıyafetlerim kenarlara sıkıştırılmış, ayakkabılarımın arasına bile mangostan
yerleştirmiştim. Sanki bir meyve tüccarı gibi ülkeye dönüyordum.
Manila havalimanında check-in sırası bana geldiğinde görevli,
bavulumu x-ray cihazından geçirdi. Ekrana bakan görevlinin yüzündeki şaşkın
ifadeyi gördüğümde içimden “Tamam, şimdi başım belada” diye düşündüm. Bavulu
açmamı istediler. Fermuarı dikkatlice açtım ve o an görevlinin gözleri büyüdü:
Karşısında kıyafetlerden çok bir tropikal meyve pazarı duruyordu! Birkaç saniye
sessizlik oldu, sonra görevli gülümseyerek sordu:
“Bunlar ne, nereye gidiyorsun?”
O anda açıklamam gerektiğini fark ettim ve gülerek cevap verdim:
“Ben Türkiye’den geliyorum. Bizde bu meyveler
yok, aileme tattırmak istiyorum.”
Görevli, diğer arkadaşlarına dönüp durumu anlattı, hepsi
gülümsemeye başladı. Sanırım böyle bir bavula pek alışık değillerdi. Normalde
yolcuların valizleri kıyafet, elektronik eşya ya da hediyelik eşyalarla
doludur. Ama benimkisi tamamen meyve doluydu! Bir süre bavula bakıp
şakalaştılar, ardından bana anlayışla başlarını sallayıp “İyi yolculuklar”
dediler.
@zeytine.batmayancatal
Yorumlar
Yorum Gönder