Kahire'de Bir Kasım

 Kahire'de Bir Kasım

Kasım 2016’da bir fuar için Kahire’ye gittim. İş için orada olmama rağmen, fırsat buldukça şehri keşfetmeye çalıştım. Daha uçaktan iner inmez havadaki ince toz tabakasını hissettim. Kahire’nin havası ağırdı, ama içinde binlerce yıllık tarih kokusu taşıyordu. Otele giderken dikkatimi çeken ilk şey şehirdeki yapılaşmaydı: Betonarme, çok katlı ve genellikle sıvasız binalar. Sanki inşaatı tamamlanmamış bir şehir görüntüsü hâkimdi.



Piramitler:

Mısır Piramitleri’ni ziyaret etmek, tarih içinde bir zaman yolculuğu yapmak gibi bir deneyimdi. Giza’da yükselen bu devasa yapılar, insanın varoluşu sorgulamasına neden olacak kadar etkileyiciydi. Fakat bu büyüleyici atmosferin içinde turistleri kazıklamaya çalışan tüccarlar da eksik değildi. Bir deveye binmek isteseniz üç katı fiyat isterler, su almak isteseniz bile pazarlık yapmanız gerekir. Biz atlı arabayı tercih ettim, ama öncesinde sıkı bir pazarlık yaparak!

Piramitlerin önünde durduğumda, her biri yaklaşık 2.5 ton ağırlığında olan taşların nasıl üst üste konduğunu düşündüm. M.Ö. 2500’lü yıllarda inşa edilen bu yapılar, hâlâ gizemini koruyordu. Keops Piramidi’nin içine girme fırsatım olmadı, ancak dışarıdan bile o devasa yapının enerjisini hissedebiliyordum.




Kahire Müzesi:

Kahire Müzesi ise tam anlamıyla bir zaman kapsülüydü. Mısır tarihinin en değerli koleksiyonlarından birine sahip olan bu müze, adeta büyüleyiciydi. En etkileyici eserlerden biri şüphesiz Tutankhamun’un Altın Maskesi idi. Göz kamaştıran bu maske, firavunun yüz hatlarını tüm detaylarıyla yansıtıyordu. Bir diğer dikkat çeken eser ise Ramses II’nin dev heykeli idi; insan bu taş yığınının binlerce yıl önce nasıl yontulduğunu düşündüğünde hayran olmaktan kendini alamıyordu.

Antik Mısırlılar, ölümden sonraki hayatın devam ettiğine inanıyorlarmış ve bu yüzden ölülerini mumyalayıp, değerli eşyalarıyla birlikte gömüyorlarmış. Müzenin mumya odası oldukça etkileyiciydi ve birçok firavunun iyi korunmuş bedenlerini görmek mümkündü.






El-Ezher Camii: 

Kahire’nin tarihi dokusu içinde bir diğer önemli nokta El-Ezher Camii idi. 970 yılında inşa edilen bu cami, aynı zamanda İslam dünyasının en eski ve en prestijli üniversitelerinden biri olan El-Ezher Üniversitesi’ne ev sahipliği yapıyormuş. Camiye girdiğimde iç mekânın ferahlığı ve sadeliği dikkatimi çekti. Minarelerden yankılanan ezan sesi, bu kutsal mekânda bambaşka bir atmosfer yaratıyordu.

Mısır Meydanı: 

Mısır Meydanı (Tahrir Meydanı olarak da bilinir), yalnızca bir meydan değil, aynı zamanda ülkenin en önemli politik olaylarının yaşandığı bir merkezdi. 2011 deki Hüsnü Mübarek e karşı Arap Baharı sürecinde burası protestoların kalbi olmuştu. Meydanda dolaşırken, insanların günlük hayatlarına devam ettiğini görmek ilginçti. Bir yanda çay satan bir adam, diğer yanda bir grup genç müzik yapıyor bir sürü kave ve çay ocağı bulunuyordu.

Al Emam Al Hussein Camii: Hz. Hüseyin’in Türbesi

Son olarak, Al Emam Al Hussein Camii’ni ziyaret ettim. Burası İslam dünyasında önemli bir yere sahipti çünkü Hz. Hüseyin’in kesilen başının burada bulunduğuna inanılıyordu. Caminin içinde bir türbe vardı ve birçok insan buraya dua etmeye geliyordu. İnsanların gözlerindeki ve davranış hallerinden ne kadar duygulandıkları belli oluyordu.  

@zeytine.batmayancatal

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aralık ve Yağmurlar ...

Yıldızların Arasında Bir Kalp

Karın Büyüsü: Edebiyattan Geleneklere, Psikolojiden Ev Hâline Kadar