Kenya- Nairobi Gezi Anıları
Kenya- Nairobi Gezi Anıları
İstanbul’dan Nairobi’ye uzanan uzun bir iş seyahati… Fakat sadece toplantılar ve müşteri ziyaretleriyle sınırlı kalmayan, fırsat buldukça keşfe çıktığımız, Afrika’nın büyüleyici doğasını ve kültürünü deneyimlediğimiz bir yolculuktu. Kenya, sadece iş için gidilecek bir yer olmaktan çok uzak, aksine her adımda insanı şaşırtan, hayrete düşüren ve zaman zaman da kendini farklı hissettiren bir ülke.
Uçağımız Nairobi’ye indiğinde ilk fark ettiğimiz şey, Gece olmasına rağmen havalimanındaki kalabalık ve sıcak hava oldu. Araç ile şehir merkezinde gezerken pencereden gördüğümüz manzara ise bambaşkaydı: Yol kenarında koşan insanlar, toprak yollar, tek odalı prefabrik oteller ve her yerde motosikletlerle yolculuk yapan yerel halk…Nairobi, büyük bir şehir olmasına rağmen trafiği, kuralsızlığı ve kaotik düzeniyle insanı biraz ürkütebiliyor. Ancak zamanla bu keşmekeşin içinde bir ahenk olduğunu fark ediyorsunuz. Sokaklarda yürürken insanların sıcak gülümsemeleri, çarşıların renkli atmosferi ve arka fonda çalan yerel müzikler, tüm yorgunluğunuzu unutturuyor.
Sabahın erken saatlerinde Nairobi’den çıkıp kırsal bölgelere doğru yola
koyulduk. Yol boyunca gördüğümüz en dikkat çekici şeylerden biri,
kilometrelerce uzanan çay bahçeleriydi. Kenya, dünyada en çok çay üreten
ülkelerden biri ve bunu yolculuğun her anında hissediyorsunuz. Yeşilin farklı
tonlarına bürünen tarlalar, insanın içine huzur dolduruyor.
Yolda sık sık küçük kulübeler ve prefabrik yapılarla karşılaştık. Buralar, genellikle yol üstü moteller ve küçük işletmelerden oluşuyor. Bazen bir lokanta, bazen bir benzin istasyonu, bazen de sadece tek odalı bir dinlenme alanı… Çoğu zaman su ve elektrik bile olmayan bu yerlerde insanlar, hayatlarını basit bir şekilde sürdürüyor gibi görünüyordu.
Kenya’ya gelip de safari yapmadan dönmek olmazdı! İş programımızın arasında
bir boşluk yakaladık.
Safari arabamızla ilerlerken doğanın gerçek yüzüyle karşılaştık. Bir yanda
zarifçe süzülen zürafalar, diğer yanda vahşice avını parçalayan aslanlar… Büyük
beşli olarak bilinen hayvanlardan 3 ünü yakından görmek muazzamdı. Fil, aslan,
bufalo’yu yakından görebildik fakat leopar ve gergedanı görmek mümkün olmadı.
Hele ki gökyüzünde süzülen akbabalar ve otların arasında saklanan ceylanlar, bu
anı unutulmaz kılıyordu.
Ve tabii ki insan kendini burada biraz farklı hissediyor. O kadar çok siyahi insanın arasında tek beyaz olduğunuz anlar oluyor ve ister istemez fark ediliyorsunuz.
Safari sonrası şehre geri döndüğümüzde, akşam yemeği için yerel mutfağı
denemeye karar verdik. Kenya mutfağı, et ağırlıklı yemekleriyle ünlü.
"Nyama Choma" adını verdikleri ızgara etleri ve yanına servis edilen
"Ugali" (mısır unundan yapılan bir çeşit ekmek) oldukça meşhur.
Yanında da bol baharatlı sebzelerle servis ediliyor. Lezzeti biraz alışılmışın
dışında ama bir o kadar da doyurucu.
Bazı anlar vardır, zihninizde bir fotoğraf gibi yer eder. Programımızda bir
konveyör imalat fabrikasını ziyaret etmek vardı. Fabrikaya vardığımızda ilk
dikkatimi çeken şey, girişte bekleyen 10-15 kişiydi. Hepsi sessizdi. Kimi
ayakta dikiliyordu, kimi yere çömelmişti, bazıları kendi arasında alçak sesle
konuşuyordu. Ama en dikkat çekeni, hepsinin bakışlarıydı: "Bu gelenler kim
acaba?" der gibi bakan gözler…
Açıkçası biraz tedirgin oldum. Onların arasından geçerek fabrikaya girmem
gerekiyordu. Sessiz bir kalabalığın arasından yürümek, nedense insana bir
gerginlik verir ya, işte öyle hissettim.
Fabrika sahibinin bizi karşılamasıyla içeri girdik. Birer kahve ikram
ettiler, konularımızı konuştuk. Her şey olağandı ve alışıldıktı. Ta ki fabrika
turuna çıkana kadar.
Fabrikanın içinde konveyör bantları, devasa çelik parçalar ve yığınla
malzeme vardı. Ama bir şey eksikti: Vinç ya da herhangi bir taşıma aracı
göremiyordum. Koca çelik malzemeler nasıl taşınıyordu? Bir terslik vardı ama ne
olduğunu hemen çözemedim.
Sonra birden o dışarıda bekleyen insanlar içeri girdi. Toplu halde hareket
ediyorlardı. Meğerse onlar bu fabrikanın “vinci”ymiş. Kendi vücut gücülerini
kullanarak devasa metal parçaları omuzlarına alıyor ve gideceği yere kadar
taşıyorlardı. İşte o an dondum kaldım.
Gördüklerim hem şaşırtıcı hem de düşündürücüydü. Bir vinç alınsa bütün bu
sorun ortadan kalkardı. Ama sonra fark ettim ki, bir vinç demek bu işçilerin
işsiz kalması demekti. Ucuza çalışıyorlardı, sömürülüyorlardı ama yapacak bir
şey yoktu. Bir yanda fiziksel emeğin sınırsız kullanımı, diğer yanda teknoloji
ve makineleşme arasındaki çarpıcı fark…
Bu insanlar günlük kazandıklarıyla hayatta kalıyorlardı. Belki de bir çoğu
bu işe muhtaçtı. Eğer bir makine onların yerine geçerse, geriye ne kalır? İşte
o an şunu düşündüm: Bazen bir sorunu çözmek, bir başka sorunu doğurur.
Burada gördüklerim bana dünyanın ne kadar farklı yerlerden oluştuğunu
hatırlattı. Bizim için basit ve olağandı bir teknoloji, başka bir yerde lükse
dönüşebiliyordu.
Bazı anlar unutulmaz. Kenya'da yaşadığım bu deneyim de benim için
unutulmazlardan biri oldu.
Ve nihayet dönüş vakti… Nairobi’den İstanbul’a dönerken, ardımızda safari
parklarının vahşi doğasını, sıcakkanlı insanları, kaotik trafiği ve büyüleyici
çay bahçelerini bıraktık. Bu iş seyahati, sıradan bir iş gezisinden çok daha
fazlası olmuştu. Kenya, keşfedilmeye değer bir ülke ve burada yaşadığımız her
an, bizi farklı bir dünyaya taşıdı.
@zeytine.batmayan.catal
Yorumlar
Yorum Gönder